Sivil Kurumlarca Olusturulan Korolarin Türk Müzik Bilincine Olumlu ve Olumsuz Etkileri / Onur Akdogu

Bu bildiride, korolarin tarihçesi, ilk koro, koro türleri gibi geçmisten günümüze birçok kez yazilmis, anlatilmis konular üzerinde durarak, zamaninizialmayacagim.

 

Sivil Kurumlarca Olusturulan Korolarin Türk Müzik Bilincine Olumlu ve Olumsuz Etkileri / Onur Akdogu

Bu bildiride, korolarin tarihçesi, ilk koro, koro türleri gibi geçmisten günümüze birçok kez yazilmis, anlatilmis konular üzerinde durarak, zamaninizialmayacagim.

 

 

 

Bu bildiride, korolarin tarihçesi, ilk koro, koro türleri[1] gibi geçmisten günümüze birçok kez yazilmis, anlatilmis konular üzerinde durarak, zamaninizialmayacagim. Asil üzerinde durmak istedigim konu, Türkiye’de hâlen azimsanamayacak sayida olan Geleneksel Türk Müzigi Korolari’nin toplumsal islevleri olacaktir.

Kuskusuz ki, Geleneksel Türk Müzigi Korolari dedigimiz zaman, temel bir müzik türünü kastediyoruz. Bu temel türün altinda yer alan Geleneksel Türk Halk Müzigi (GTHM), Geleneksel Türk Sanat Müzigi (GTSM), Geleneksel Askerî Müzik (Mehter) ve Geleneksel Eglence Müzigi türleridir[2]. Ama, maalesef, hâlâ, TRT’nin yanlis adlandirmasiyla ve yine TRT tarafindan yayginlastirma sonucu, Türk Halk Müzigi (THM) ve Türk Sanat Müzigi (TSM) adlariyla abuk-sabuk bir ayrima ugratilan, daha da önemlisi, biraz önce adini andigimiz “Geleneksel Türk Eglence Müzigi”ni de THM ve TSM içine katarak sapla-samani birbirine karistiran bu bilinç, oldugu gibi geleneksel Türk Müzigi Korolari’nin adlandirilmasina yansidigindan, sözkonusu olumsuz etkilerden ilki, bu korolarin adlarindan kaynaklanmaktadir. Çünkü, koronun adinin konulmasinda, koronun yapacagi müzik türünün dikkate alinmamasi, örnegin, Izmir Büyüksehir Belediyesi Türk Sanat Müzigi Korosu adi altinda seslendirme yapan bir koronun seslendirdigi tüm eserler, Geleneksel Türk Sanat Müzigi (yanlis olarak TSM) türünde eserler olarak dinleyici tarafindan algilanmakta, bu da, toplumda yanlis bir tür bilincinin yayginlasmasina neden olmaktadir, ki, günümüzdeki gerçek de budur.

Kuskusuz ki, korolarda asil üzerinde düsünülmesi gereken konu, korolarin müziksel beceri ve nitelikleridir.

Günümüzde, ülkemizde varligini sürdüren korolarin %95’ini özel korolar olusturur. Bu özel korolar, bagli olduklari kurumun istegi dogrultusunda ve genel olarak ahbab-çavus iliskili olarak atanan bir sefin denetiminde çalisir. Dolayisiyla, sef olarak atanan kisinin sosyal ve müziksel kimlik ve kisiligi koronun yapilanmasinda tek etken olarak karsimiza çikar. Bu kisi, genel olarak, müzik bilene göre cahil, müzik bilmeyen kurum yöneticisine göre ise “hoca” oldugu ve kurum yöneticisi ya da yönetimde etkin kisilerce tanindigi için koronun basina atanir. Böylece, hoca korosunu bulmus, kurum yöneticisi de yazacagi raporlarda yaptigi “sosyal faaliyet”i belirtme olanagina kavusmustur.

Ülkemizde, özel korolarin basinda genellikle, iste böyle bir sef bulunur. Bu seflik isi günümüzde o kadar “basitlestirilmistir ki, birazcik cesareti ve kirinti bilgisi olan” ya kendisi hemen bir koro olusturmakta, ya da, biraz önce sözünü ettigimiz iliskilerle “sef yapilmakta”, hemen ardindan da koronun toplumsal islevini dogrudan yönlendirmege baslamaktadir[3].

Korolarin, toplumsal islevleri; müzik sevgisi, kültürü, sosyal dayanisma, paylasma, müziksel begeni düzeyini yükseltme, toplu seslendirme disiplin ve becerisi olusturma, en önemlisi de tüm bu saydiklarimizi topluma yansitma, dolayisiyla, toplumun müzik begenisinden, dogru seslendirme becerisine degin birçok müziksel dogruyu toplumun edinmesine katkida bulunma oldugu düsünülürse[4], koroya, sef olarak atanan kisinin müziksel begenisi yaninda, müzik bilgi ve becerisinin düzeyinin ne denli önemli oldugu ortaya çikmaktadir. “Kötü koro yoktur, kötü yönetici vardir” seklinde de özetleyecegimiz[5], dolayisiyla, düzeysiz sef-düzeysiz koro-düzeysiz toplum, ya da düzeyli sef-düzeyli koro-düzeyli toplum iliskili olusan zincir, toplumsal yasamimizi derinden etkileyen en önemli olgulardan biri olarak karsimiza çikmaktadir.

Peki, ne yapilmaktadir?

Bu sorunun yaniti, “bir koro nasil olusturulmali, nasil egitilmeli, nasil dagar edinmeli, nasil müzik yapmali, nasil dinleti sunmalidir?” sorularinin içinde gizlidir.

Bir koronun nasil olusturulmasi gerektigi, onlarca kez ele alinip, yazilmis olmasina karsin[6], temel ilke, koroya alinacak kiside müzik yetenegi ve sarki söyleme becerisi bulunmasi iken, sözünü ettigimiz GTHM ve GTSM korolarina giriste, bu özelliklerin tümü neredeyse dikkate alinmamaktadir diyebiliriz. Bunun temel nedeni ise, sözünü ettigimiz sefin, olusacak koroda nitelige degil, nicelige önem vermesidir. Bir diger deyisle, sefin, karsisinda çok insan görme istegi, bu özelligin dikkate alinmasini önlemektedir. Bunun da nedeni, sefin, birçok insanin basinda bulunma, dolayisiyla üstünlük duygusunu tatmin isteginden baska bir sey degildir. Bunun sonucu, yetenekli-yeteneksiz ve degisik mesleklerden, degisik kültürlerden gelen insanlarin olusturduklaribu homojen koronun, daha bastan kötü müzik yapmaya aday bir koro olacagi kesindir.

Böyle bir koro egitilemez.

Buna ragmen GTHM ve GTSM korolarinda egitim adi altinda genel olarak yapilanlar ise “nazariyat” denilen, aslinda benim “fasariyat” diye tanimladigim kuru lâf sürecini yasamaktan baska bir sey degildir. GTSM korolarinda “nazariyat” adi altinda, artik yanlisligi anlatanlarca dahi bilinen, ama, baska sermayeleri olmadigi için anlatilmakta israr edilen ve yine yanlis olarak “Arel-Ezgi-Uzdilek” kurami olarak nitelendirilmis makam ve usûl olusumlari anlatilmaktadir. Maalesef, kendisini GTSM’den ayri tutabilmek, böylece, ayri bir müziksel kimlik edinebilmek amaciyla Muzaffer Sarisözen’den bu yana mücadele eden GTHM ilgilileri de, bu baglamda, “Türk Halk Müzigi Nazariyati” adi altinda bir diger fasariyati anlatma ve yazma sürecini, GTHM korolari baglaminda sürdürmektedirler. Aslinda, egitim olmayip, yanlizca ögretim içeren bu anlayis, uygulama ile iliskili olmadigi, kuru lâftan ibaret oldugu için, sözkonusu korolarin egitimine hiçbir katki saglamamakta, buna karsin, bu isi yapanlar, koroyu egittigini zannetmekte, en önemlisi de bu korolara devam eden doktor, avukat, mühendis, mimar gibi yüksek ögretimli kisiler dahi, bu komedinin farkinda olamamaktadirlar. Farkinda olamayisin kökeninde yatan temel neden ise, toplumumuzda varolan, önce inanip, sonra düsünmeye kalkma davranisindan baska bir sey degildir.

Ne büyük gaf! Inanan insan düsünebilir mi? Bu olasi mi?

Egitim(!) böylece sürerken, bir yandan da dagar (repertuvar) çalismalari baslar.

Dagar çalismasi, sefin bildigi ve begendigi eser sayisiyla dogrudan ilgilidir. Bir diger deyisle, sef ne biliyorsa, koroya onu ögretir. Yani, sefin müziksel begenisi, bir süre sonra, koronun müziksel begenisini olusturur. Sözünü ettigimiz seflerin birçogu nota okuyamadigi, ya da, yalnizca bildigi eserlerin notasini ezbere okuyabildigi için, dogal olarak, koro da ayni süreci yasar. Zaten, bu nedenlerle korolari olusturanlarin birçogu nota ögrenmekten de kaçarlar. Doktor tip biliminin, mühendis ilgili mühendislik biliminin, avukat hukuk biliminin gerekliligini savunurken, korolara gelen bu ve benzeri meslek erbablari, nedense yalnizca ezbere sarki söylemeyi öncelikli ve tek amaç sayarlar. Bir diger deyisle, sef, bunun bir bilim dali oldugunun farkinda olmadigi için, koro da isin ciddiyetini kavrayamaz.

 

 

Dagar olarak, saptanan eserlerin nasil seslendirilecegi de bir diger sorundur. Bu sorunun temelinde, yine sef yatmaktadir. Sefin seslendirme begenisi ve becerisi neyse, koro da o sekilde seslendirme yapar. Burada asil üzerinde durulmasi gereken konu ise, koronun entanasyonudur kuskusuz. “Tek bir ses ve tek bir renkte birlesebilmek, ancak, temiz bir entonasyon...., ortak bir nüans anlayisi ve herseyden önce birlikte söyleme ruhunun benimsenmesiyle” olasi olduguna göre[7], bastan bu yana olusan yanlisliklar zinciri nedeniyle, koronun entonasyon özürlü olmasindan daha dogal ne olabilir?

Bunun yaninda, geleneksel seslendirmenin ögeleri; tril, glissando ve uzun süreli sesleri bölerek olusturulan tavir olduguna ve bunlarin herbiri kisisel ya da yöresel begeni sonucu olustuguna göre, sefin bu baglamdaki begenisini koroya benimsetmesi en zor islerden biridir. Çünkü, bunun için çok iyi bir isitme gerekir.

Ayni sorunlar günümüzde çogalma egilimi gösteren çocuk korolarinda da geçerlidir. Ama çocuk korolarinda varolan en önemli sorun, dagar sorunudur. Sözgelimi, “TSM Çocuk Korosu” olarak kurulan, daha adindan baslamak üzere yanlislar denizinde kulaç atmaya çalisan bu korolarda, hiçbir zaman çocugun iç dünyasi ve yasadigi ortama iliskin kendi degerleri düsünülmeden, yalnizca büyükler için bestelenmis, aslinda, asla çocuklara iliskin üretilmemis eserler dagar olarak seçilir. Örnegin, Izmir’de, bir çocuk korosunda, asagidaki eserler ögretilmistir:

- Tâl’atin devr-i kamerde/ Agirsemâî/ Zaharya

- Ben gibi sana âsik-i üftâde bulunmaz/ Yürüksemâî/ Tab’i Mustafa Efendi

- Mest oldu gönül gözlerini gördügüm aksam/ Sarki/ Serif Içli

- Bilmem ki safa, nes’e bu ömrün neresinde/ Sarki/ Leon Hanciyan

- Ey çerh-i sitemger dîl-i nâlâna dokunma/ Sarki/ Medenî Aziz Efendi

- Aski seninle tatti, hicranla yandi gönül/ Sarki/ Fehmi Tokay

-Sirma saçli yârimin can bahsederken isvesi/ Sarki/ Misirli Ibrahim Efendi

"Bu sarkilarin hangisi çocuk sarkisi? Hangi çocuk bir digerine -ben gibi sana âsik-i üftâde bulunmaz- der? Hangi çocuk, hangi çocugu görünce -mest oldu gönül gözlerini gördügüm aksam- der? Hangi çocuk, Osmanli arabesk anlayisi içinde olur da, daha on yasinin dinamikligi ve sevecenligiyle-bilmem ki safâ, nes’e bu ömrün neresinde- der? Hangi çocuk, bir baska çocuga -ey çerh-i sitemger, dîl-i nâlâna dokunma- der? Hangi çocuk, bir diger çocuga -aski seninle tatti, hicranla yandi gönül- der? Hangi çocuk, -sirma saçli yârimin can bahsederken isvesi- dedikten sonra, ardindan o isveli çocuga -bâdeye revnak verir canlar yakan gül bûsesi- der?“ Çocugun dünyasi bunlar olabilir mi[8]?

Zaman içinde, bu sikintinin farkina varan kuruluslar, “çocuk sarkisi yarismalari” yapmaya basladilar. Hemen sairler türedi. Gerçekten çocuk dünyasini yansitan siirler yazildi. Ama, bu siirleri besteleyenler, GTSM bestecileri olunca, bu kez de, “üstü Besiktas, alti Sishâne” bir durumu ortaya çikti. Çünkü, biraz önce de belirttigimiz geleneksel seslendirme sekli, çocuklar için asla uygun olmadigi gibi, bu tür seslendirme sonucunda, çocuklarda, basta nodül olmak üzere ses tellerine iliskin birçok hastaligin ortaya çikmasi kaçinilmazdir.

Iste; tüm bu nedenlerle, çocuk korolarinda, geleneksel seslendirme yerine, akademik seslendirme gerçeklestirilmelidir. Ama, hangi seflerle?

Korolarda dinleti asamasi ise, böylesine bir sürecten sonra, dogal olarak en komik asama olarak karsimiza çikmaktadir.

Öncelikle tinisal açidan karsilasilan komikliklerden ilki, GTSM ve GTHM türlerinde olmamasi gereken çalgilarda ortaya çikmaktadir. Sözgelimi, 15.yy bestecisi Maragali’nin eserlerinde keman, viyolonsel çalinmasi, 3.Selim eserlerinde papyon ve frak takilmasi, GTHM eserlerinde yöresel çalgilarin kullanilmamasi, bu da yetmezmis gibi, tuslu çalgilarin kullanilmasi, o yüzyilin ya da yörenin gerçek tinisinin ortaya çikmasini engellemektedir. Dolayisiyla, bu görsel ve isitsel çarpiklik, topluma dogru imis gibi sunulmaktadir. Zaten, en kötüsü de budur. Oysa, her yüzyilin ya da yörenin kendine özgü bir tinisi vardir. Bu tiniyi olusturmak, birincil derecede önem tasimaktadir. Çünkü, gelenegi, gelenekte oldugu gibi yasatmak temel kosuldur.

Peki, koroyu yöneten sefin “tel sarar yavrum tel sarar” görüntülü, ya da hali silkeler hareketli konser yönetmesi, suslarda elini dudagina götürerek hastahanelerdeki hemsire resimlerine benzer “sus” yapmasina ne demeli?

Bunun yaninda, konser sirasinda saçi-basi boyali, etekleri yirtmaçli kadinlarin bozlak seslendirmesi, yöresel biyikli, zorunsal papyonlu erkeklerin kipir kipir dansederek türkü seslendirmesi, babayigit görünümlü erkeklerin kiritarak, gerdan kirarak GTSM diye gazino sarkilarini söylemesi, sesi içeri kaçik, süslü-püslü, agir makyajli ve rüküs kadinlarin dudaklarini büzerek sarki söylemeleri, korolarda seflerin “solo” diye karsimiza çikardigi kisilerin ortak davranislaridir. Yani, tek kisi söylüyorsa, bu seflere göre o, “ayva çiçek açsin”i söylese bile, “solo”dur. Oysa, solo, öncelikle, o ses için ve o sesin hünerlerini sergilemesi amaçli yazilmis bir eseri seslendiren kisinin eylemidir. Ama, gelin-görün ki bu yanlislik da süregelmekte olup, toplum da artik isin dogrusunu böyle zannetmektedir.

Günümüzde, Türkiye’de yüzlerce koro, dolayisiyla, her koro bir müzik okulu olarak kabul edilirse, yüzlerce müzik okulu maalesef bu minval üzere “dön baba dön” çalismalarini sürdürmektedirler. Gerek egitim, gerek, dagar açisindan belirttigimiz nedenlerden ötürü kendilerini yenileyememekte, dogruya ulasamamaktadirlar. Çünkü, yaptiklarini, seflerinden ötürü dogru zannetmektedirler.

Yani, temel sorun sefte odaklanmaktadir.

Peki, ne yapilmalidir?

Yapilacak is, seflerin gerçek anlamda müzikçilerin içinden seçilmesidir. Dolayisiyla, bu seçimi yapacak kisiler, müzik okullarinca açilacak seminerlerde ya da kurslarda belirlenmeli ve seflik yapabilecegi belgelendirilmelidir. Çözümün son halkasi ise, koro olusturacak kurumlarin yöneticilerinin, ya da bu amaçli kurulan derneklerin sef tayini sirasinda “ben sefim” diyen kisiden belge istemeleridir.

Bu zor bir is midir?


[1] Yun: khoreia, Lat: chorus; Fr: choeur; Alm: Chor; Ing: chorus

[2] Türk Müzigi türleriyle ilgili gebib: Türk Müzigi’nde Türler ve Biçimler/ Onur Akdogu/ Izmir-1996 (2.Baski)

[3] Koro Yöneticiligi ve Önemi/ Onur Akdogu/ Koro, sayi 2, s.1/ Izmir-1987

[4] Koro Egitimi ve Yönetimi/ Saip Egüz/ s.28/ Ankara-1981

[5] Türk Müzigi’nde Koro Sefi ve Icracilarinda Aranan Vasiflar/ Mustafa Körmükçü/ Istanbul Türk Müzigi Günleri/ yay.haz. Göktan Ay/ s.134/ Ankara-1993

[6] Bu konuyla ilgili bkz: Koro ve Koro Yönetimi/ Muzaffer Arikan/ Istanbul-1971; aybak: Koro Egitimi ve Yönetimi/ Saip Egüz/ Ankara-1981.

[7] Türk Müzigi Alanindaki Gelismelerde Koro ve Orkestranin Yeri/ Doç.Turgut Aldemir/ Istanbul Türk Müzigi Günleri/ yay.haz. Göktan Ay/ s.63/ Ankara-1993

[8] Çocuk Korolari-Müzik Kirolari/ Onur Akdogu/ Ulusal Müzikoloji/ Sayi 3, s.1/ Izmir-1999

 

Diger Makaleler